Trafiğin yoğunluğunda radyo kanallarını dolaşırken kırmızı ışıkta durmuş, o andaki radyo kanalına kulak vermiştim. “Bir şarkıyı sevebilmenin en güzel yolu, o şarkıyı sabah işe giderken otobüste, vapurda veya arabada dinlemektir. Beyin dinlenmiş, kulaklara çarpan her kelimenin hissini iliklerine kadar hisseder insan. Herkes, hayatında bulunduğu dönemin fragmanını kendi gözleri önüne sererken o şarkıya sarılmaya mecbur kalır.” Diyordu radyodaki adam. Yeşil ışığın yanmasıyla hafifçe radyonun sesini kısarak devam ediyordum. Son dönemlerde çıkan şarkıların insanların hayatlarına dokunabildiğine inanmıyordum. Yaşadığımız dönemde insanlar, güzel olan her şey hakkında geçmişten dem vuruyordu. 70’ler,80’ler ve 90’lar insanların hayatlarında çok güzel ve derin izler bırakmıştı. Şarkılar ve sanatçılar da bunların başında geliyordu. Yaşadığımız yüz yıl daha başlarında karaya oturan, içinde hayatı gayesiz yaşayan insanlarla dolu kocaman bir gemi gibiydi. Bu yüz yıl geçmişe özlem duymakla geçiyordu. Eski şarkıların rüzgarında bir toz tanesi gibi geçmişe gidiyordu herkes. Gelecekte bugün için böyle bir rüzgâr eseceğinden hiç ümidim yoktu. Çünkü geçmişi özlemekten daha güzel ve renkli değildi bugün.  



Yorum Yap

Daha yeni Daha eski